11 Ocak 2012 Çarşamba

Görüşmeyeli Nasılım? (Bölüm 2)


Görşmeyeli Nasılım? (Bölüm1)

CUMA
Her ne kadar 8de uyansam da kalkıp maketin başına oturmam 9u buluyor..Salı günü 1.5 saatte biten rötüş nedense 3 saatte ancak bitiyor...Güne 10-0 yenik başlıyorum işte..Devamını anlatmaya gerek yok..Neredeyse salı günü sabahı ile aynı....Haftasonuna "düzenli çalışma" parolası ile giriyorum...

CUMARTESİ
Böyle bir gün yok..Temizlik/alışveriş/dinlenme/gezme derken ışık hızında geçiyor eşşoğleşşek (böyle yazınca çok şey gibi oldu, açıklayım: temizlikten kastım kıç kadar bir oda-taş çatlasa 5 parça bulaşıktan, alışveriş bir torba abur cubur-maket malzemeleri ve bir takım ıvır zıvırdan ibaret...hakkını vererek dinlenme ve sürtme işini yapabiliyorum sadece) ...Çarşamba 12 saatse, bu gün 3-4 saat bile değil..

PAZAR
1,5 günlük "insan modu"nun ardından, yeniden "mimar modu"na geçiş evresi..Maçtan önce yapılan ısınma koşusu gibi...Yoğun çalışmaya başlamaya çabalıyorsun yavaş yavaş...Sadece çabalıyorsun zaten, çalışmak hayal tabii ki..Akşam da, nasıl tarif edeceğimi bilmediğim bok gibi bir his kaplıyor içimi..Planladığın birçok şeyi yapmamanın verdiği huzursuzluk, "başlangıç yaptım hiç olmazsa" diyen bir Pollyanna, pazartesi stresi, "koy gitsin, dünyanın sonu değil" diyen başka bir yan, "kimseye etmem şikayet ağlarım ben halime" diye şarkı mırıldanan baskın bir iç ses...Günü yatmaya 1-2 saat kalmışken saran bir nostalji dalgası ile tamamlıyorum (hiç sekmiyor nedense)..Azıcık da bu dünyada yaşadıktan sonra, yaklaşık 1.30-2.00 gibi "yatmak lazım lan" diyerek zorla uykusuz bedeni yatağa yatırıyorum..O an hayatımda tek emin olabildiğim şey: "yarın boku yedim" (bu ifade bu kadar kibar değil aslında)

PAZARTESİ
Onlarca yıl bugünden nefret edip pavlovun köpeğine bağladığım için mi, milyonlarca insanla etkileşip sürü piskolojisine katıldığım için mi, yoksa perşembe günü gibi bir "sabah devam ederim" şansı olmadığı için mi bilmiyorum; ama açık ara haftanın en nefret ettiğim günü...Şu an hislerimi hatırlamaya çalışmak bile bunalmama neden oldu..Hoffffff....Elimden gelse şu gün dondurulup, ertesi gün 12.31'de çözülmeyi sağlayan bir makine icat ederim..O derece berbat birşey şu pazartesi...Bolca mutsuzluk, bolca stres üzerine bir tutam pişmanlık...Saf işkence ile birlikte soğuk servis ediniz....(devam edemeyeceğim)

Eh..Yokluğunda yaklaşık 4 ayım bu şekilde geçti sevgili blogger...Gün hiçbirzaman yetmiyor, sürekli bir koşuşturma hali, saat dönmesi gerekenden 3-4 kat daha hızlı...Ama geriye baktığında neredeyse hiçbirşey yapılmamış ve günler-aylar geçmiyor (teoman bayaa bir yanılmış meğersem)...Sinirsiz-stressiz, akılda proje olmadan yaşamak ütopya gibi bir şey..Saçlarım dökülüyor, sürekli somurtan bir yüzüm var, çoğunlukla göz altlarım mor... "Bu bölümde 8 saat uyku diye bir şey yok, gerekirse 2-3 gün uyuma" şeklinde öğüt veren bir bölüm başkanımız bile var (ki kendisi -birçok hoca gibi- finaller gelmesine rağmen 2. vizeleri lütfedip okuyamıyor)...Ağır şartlar altında ezilen çocuk işçilerden farkımız yok..Hatta biz fiziksel-ruhsal hasar için üste para veriyoruz.."Güzel bir gelecek" vaadi ile katlanıyoruz bu saçma sisteme diğer herkes gibi...Hazır bölüm bırakmalar artmışken (ilk sene bu kadar olmamıştı), ben de katılsam mı bu modaya diye düşünmedim de değil...Ama bir türlü o kadar cesur olamadım..Elimden gelen tek şey eski sığınaklarım tiyatroya ve kitaplara dönmek...Belki de üçüncü bir sığınak olarak da yazmayı (daha doğrusu yazmaya çalışmayı) gördüm, kim bilir :)

Biterken Regina Spektor - Hero çalıyordu...Tam da yazıya uygun bir şarkı oldu..Şimdilik bu kadar, içimden bir ses bu sene bolca görüşeceğimizi söylüyor :)

0 yorum: